Bin Gemiye

Menkıbe kültürünü modern edebiyatımıza roman formuyla kazandıran Firdevs Kapusızoğlu’nu çeşitli dergi ve köşe yazılarından tanıyoruz. 2013’te yedi dalda Edebiyat Yarışması’nda yazmış olduğu köşe yazısıyla birincilik sahibi olmasının ardından bu kez Bin Gemiye adlı romanı ile okuyucularıyla buluşuyor.

Eser Bir Seyyid Yahya Şirvani Romanı olarak edebiyat dünyasında dikkat çekiyor. Seyyid Yahya Şirvânî Hazretleri bir irfan mektebi mayalamış ve atmış olduğu tohumlar birçok kıtada can bulmuş. Kendisinin pâk nefesiyle pek çok medeniyet mimarı yetişmiş. Yetiştirdiği kâmillerin bazıları Osmanlı ve Beylikler Anadolu’sundan gelen şahsiyetlerdir. Baküvî çok bereketli geçen irşad hayatının neticesinde, bir büyük tasavvuf mektebinin yeniden sistemleştirilmesi, yüzlerce dervişin eğitimi ve sayıları yirmiye ulaşan eserlerin telifi şeklinde özetlenecek büyük bir mânevi miras bırakmıştır. Dünya bu manevi mirası keşfetmeye başlamış olacak ki UNESCO, geçtiğimiz yılı Seyyid Yahya Şirvani yılı ilan etti. Firdevs Kapusızoğlu da Bin Gemiye adlı romanında okuyucularını Seyyid Yahya Şirvânî ekseninde zarif bir aşk hikâyesi ile selamlıyor.

Bin Gemiye aynı zamanda bir Ankara romanı olarak dikkatleri çekiyor. Şehrin ve çağın kültürel, siyasi, sosyal dokusunu isabetli dokunuşlarla okuyucusuna hissettiriyor. Kendimizi kimi zaman muhabbet kokan bir sahafta demli çayımızı yudumlarken, kimi zaman sokakta, eylemin tam ortasında kimi zamansa içli bir aşk hikâyesinin hüznünde buluyoruz. Eser, kahramanımız Gevher’in sahafta bulduğu defter ile ivme kazanıyor. Merak uyandıran bölüm isimleriyle bizi içine alıyor. Defter Gevher’le birlikte bizleri istikameti aşk üzre olan hakikat yolculuğuna çıkarıyor. Bu yolculukta Cihan ve Gevher’in kuşatıcı sevgisi kelimelere nefes üflüyor ve okudukça gönül iklimine yol buluyoruz.

Kimsenin Rüyası

Tarih kitaplarına baktığımızda galipler ve mağluplar çıkar karşımıza. Mazlumlar ve zalimler. Tarihin en sevdiği renklerdir siyahla beyaz. Oysa Kimsenin Rüyası, bir devri zıtlıklardan beslenen algıların ötesinde ele alıyor. İyinin içindeki kötüye, kötünün içindeki iyiye doğru çeviriyor başını. Satırları bize tarihin her zaman yazıldığı gibi yaşanmadığını gösteriyor.

Yazar Bayezid ile Cem’in hikâyesinde bir kişinin anlatımıyla yetinmiyor. Şahitler tutuyor kendine. Âşık bir kadın oluyor öznesi. Bir meczup oluyor, bir akıncı beyi yahut bir derviş kimi zaman. Bayezid’i Cemaleddin Halveti’de, Cem Sultan’ı Ebul Vefa’da seyrediyor. Yüzlerce yıl öncesini bir ikindi yağmurunun ılıklığında Tevere Nehri’nde izleyen yazar, gördüklerini rüyalara emanet ettiği bu romanda anlatıyor…