Varlığın İki Kutbu

On üç buçuk milyar yıl önce, nokta-i gaybdan aşk ile süzülegelen dâsitâni varoluşumuzun, sonsuzluktan gelip sonsuzluğa gitmekte olduğunu söylüyor arifân ve hezârfen ilim insanları…

İlahi Sophia

Başlangıçta Söz vardı. Söz, Hakk’la birlikteydi ve Söz Hakk’dı. Her şey O’nun [İlahî Logos] aracılığıyla var oldu ve var olan hiçbir şey O‘nsuz olmadı. Yaşam O’ndaydı ve bu Şemsî Rûhinsanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık [Şeyâtin] onu alt edemedi ve Işık nûr oldu. Doğu da Batı da O’nun nûruyla aydınlandı. Artık nereye dönülürse dönülsün Hakk’ın nûru ve yüzü oradadır. Çünkü Hakk, insanı kendi sûretinde yarattı; dahası, insana kendi rûhundan üfledi de; hiçbir şeyde insanda zâhir olduğu kadar apaçık mâhir olmadı. Böylece Hakk, insanı kendisine, zâtına, isimlerine, fiillerine ve sıfatlarına mekân edinmiş oldu. Zirâ ontolojik muradı da buydu!

 

İşte bu aşk’tı. Çünkü insan ve mevcudât, hayat bûsesini Hakk’dan almış ve O’na mâşuk olmuştu. Dem bu dem, Hakk ve İnsan da birbirinin sırrı oldu. Ardından Hakk insana kelimeleri öğretti. Çünkü Hakk, insanı Kendisine onurlu bir halîfesi olarak seçmiş ve onu varlıkların en şereflisi olarak Zâtına yâren eylemişti. Böylece ona, Aşkın Birlik’in, Kadîm Güzellik’in, Sonsuz İyilik’in anahtarlarını ve sorumluluğu verdi.

 

Elinizdeki bu kitap, sizi bu kadîm anlatıların içrek [batînî/hermenötik] öğretilerine götürüyor ve İlahî Sophia’nın patikalarından Fenâ [İlâhî Özdeşlik] ve Bekâ [İlâhî Sonsuzluk] makamlarına ulaştırıyor.

 

Bir varmış, bir yokmuş… Biri varmış biri yokmuş… Sâdece ‘O’ varmış ve O, sen olmuş…

 

Değil mi ki, O sende var olmuş; ve sen de O’nda varolmak istiyorsan, Rabbine secde et ve yaklaş… İkrâ! [Oku!]

 

Yol budur.!

Hermes Trismegistus’un Tasavvuf Risalesi ve Şerhi

Tüm çağların gizli ve semavi öğretilerinde marifet sahibi Hermes’lerin derin izlerine ve etkilerine rastlarız. Büyük Tufan öncesi İbranilerin ‘Ahnuh’ olarak  adlandırdıkları ve peygamber İdris ile aynı kişi olduğu kabul edilen Hermes’ten, tufan sonrası Babilli Hermes ve Pisagor’un talebesi Mısırlı Hermes’e kadar tüm bu Hermes’ler, Batılı ve Doğulu zihinlerin ezeli ve ebedi kibriyasında defalarca tezahür etmiştir.

Hermes’in kim olduğuna dair tartışmalar tarih boyunca sürerken, kendisine nispet edilen en meşhur eser olan ‘Zümrüt Tabletler’ yahut ‘Zümrüt Levha’ yaradılışın tüm sırlarını ve kainatın unsurlarının izahını ihtiva ettiği kanaatiyle, Müslüman coğrafyada da çeşitli tercümelerin intikaliyle epey rağbet görmüş; birçok İslam alimi üzerinde derin tesirler bırakmıştır. Başta İbn Sinâ, Kindî, Sühreverdî, Câbir B. Hayyan, Fârâbî olmak üzere birçok Müslüman düşünür Hermetik geleneğin zamanla önemli bir parçası olmuştur.

M. Hakan Alşan, söz konusu bu geleneğin şüphesiz devamı sayılabilecek bir düşünce sahasında ‘Zümrüt Tabletler’i, nefs mertebeleri ve tevhid makamları ekseninde ustalıkla şerh ederken, feyizlerle dolu manevi ve simyevi güzergâhlardan geçerek Hermes Trismegistus’u da “üç kere büyük olan”dan “üç kere hikmetli olan”a tahvil ediyor.