Mustafa Tatcı bu kitapta Hacı Bayram-ı Velî’nin hayatını ana kaynaklardan hareketle ortaya koyuyor; onun elimize ulaşan beş şiirini ve ebadı küçük olmakla beraber manâsı çok derin olan risâlesini okuyucuya sunuyor…
Hacı Bayram-ı Veli:
Ahmet Yesevî, İbrahim Zahid-i Geylânî, Yunus Emre ve Somuncu Baba gibi erenlerin izine basarak asırların içinden çıkagelmiş bir erendi o.
Peygamber Efendimizin mayasıyla mayalanan gönlü, onun sevgisinin ve sırrının mahzeni idi.
Bir gizli hazine idi o!
Dertlilerin dermanı, gönül hastalarının şifâ kaynağı, fütüvvet ehlinin önderi idi o.
Soru ve sorunlarla bocalayan insanlara asırlar ötesinden Bilmek istersen seni/Cân içre ara cânı/Geç cânından bul anı/Sen seni bil sen seni diyerek hakikatin adresini veren bir rehber idi o.
Bir ulu âşık ve ârif, Hz. Peygamber’in manevî vârisi bir pîr idi o. İstanbul’un fethini müjdeleyen bir kâmil idi o…
İki ciltten ve birbirini tamamlayan 5 kitaptan oluşan bu çalışma, bugüne kadar Yûnus Emre hakkında hazırlanan en kapsamlı ve en sahih çalışmadır. 2000 sayfalık bir yekûn teşkil eden Yûnus Emre kitabı; Mustafa Tatcı’nın 35 yıldır her bulduğu yeni bilgi ve belgelerle gelişerek ve genişleyerek bugüne kadar gelmiştir. Bu kitap Yûnus Emre’yi bütün vecheleriyle sunmasının yanında aynı zamanda Türk kültür, edebiyat ve tasavvuf tarihinin bir arkeolojisini çıkarmakta; Yûnus Emre’den sonra şekillenen ve yüzyıllarca berrak bir su gibi akarak günümüze ulaşan, dünyanın en büyük edebiyat geleneklerinden biri olan “Türk tasavvuf edebiyatı”nın köklerini de ortaya koymaktadır.
Detaylar “Açıklama” bölümünde ↴
Yûnus, varlığının, hakikatinin ve İslâm’ın aslından uzaklaşan insanlığın kendine gelmesi için bütün değerleri yeniden yorumladı. İrfân terbiyesinden geçen her ârif gibi o da bazı yanlışları söküp yerine yepyeni değerler koydu. Yaşadığını söyledi, söylediğini yaşadı. Kendimize gelmemiz için gönüllerimizi sarstı gitti.
*
Yûnus, 13. asrın sonlarında bir yanan gönüllere, terleyen alınlara bir sabâ meltemi gibi esti, içimizi serinletti. Cân kulağımızı açtı. Aşk illerinden bize şirin haberler getirdi. Varlık ve yaratılışla ilgili sorularımıza cevaplar verdi.
*
Elinizdeki Her Genç Bir Yûnus adlı eser Yûnus’un günümüz insanınca daha iyi anlaşılması, düşüncelerinin daha doğru ve sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi için hazırlanmıştır. Bu eserde gönül dilimiz Yûnus Emre’nin hayatı, eserleri ve görüşlerinden başka 21 ilâhîsinin yorumu yapılmaktadır. Vuslatının 700. yılında gençlerimizin içinden yepyeni Yûnuslar’ın çıkacağından hiç şüphemiz yoktur.
Aşk ve irfân yolundan giden her genç bir Yûnus; her Yûnus bir Tapduk Emre’dir.
.
ÖN SİPARİŞ
Bu mütevâzı çalışmada Hazret-i Pîr Şabân-ı Velî’den (4 Mayıs 1569) Cemâleddîn Kunat Azîz’e (ö. 15 Mart 2013) kadar yaşayagelen Halvetî Şabânî postnişînleri ana kaynaklardanderlenen bilgiler ışığında ele alınmaktadır. Eserde daha ziyade Geredeli Azîz, Kütahyalı Sâlih, Eskişehirli Mehmed Sâdık, Uşaklı Yamalızâde, Yakupzâde ve Şeyh Cemâleddîn Kunat gibi son devir Şabânî şeyhleri hakkında bilgiler verilmiştir. “Şabân-ı Velî’den Cemâleddîn Kunat Azîz’e Halvetî/Şabânîler” adıyla kaleme aldığımız bu eser esasen Cemâleddîn Kunat Hazretleri’yle ilgili yazmış olduğumuz hatıraların muhtasar bir girişi mahiyetindedir. Diğer büyük çalışmamız devam etmektedir.
Ehline mâlûmdur ki, tarih içinde İslâm’ın hakîkatini öğretip yaşatan mânâ yollarından biri de “Halvetiyye” erkânıdır. On iki hak yoldan biri olan Halvetiyye erkânı, Hazret-i Peygamber’in mânâsından zuhûr edip Hazret-i Alî’ye intikâl eden Nûr-ı Muhammedî sırrını sağdan sağa günümüze taşıyan ve her biri “etin etimdir, nefesin nefesimdir, rûhun rûhumdur Yâ Alî!” ilâhî nüktesine mazhar olan âbid, âşık ve ârif gönüllü müctehid ve müceddid azîzlerin silsilesidir. Ehlinin: “Pîr-i Halvetin elinde/ Sırr-ı Murtazâ gizlidir.” buyurduğu üzere tevhîd-i zât sırrı el’ân bu azîzlerin dilinde ve elinde gizlidir. Cumhuriyet hükûmetinin tekayâ ve zevayâ ile ilgili çıkarmış olduğu kanûnla birlikte (1925) Halvetî Şabânî azîzlerinden olan Eskişehirli Mehmed Sâdık Aziz (ö. 1928), Yamalızâde Ali Rıza Efendi (ö.1939), Yakupzâde Mustafa Efendi (ö. 1973) ve Cemâleddîn Kunat Azîz ( ö. 2013) erkândaki bazı uygulamalarını manâya çekmiş ve mensuplarını zikrullah ve sohbet ile tenhada yetiştirmiştir. Bu sebeple elinizdeki eser, Halvetî/Şabânîliğinin son dönemde yaşayan zât postlarıyla ilgili verdiği bilgiler noktasından önemlidir. Şurası iyi bilinmelidir ki, bu erkâna mensup azîzler, mensuplarını Hak katındaki gerçek din olan İslâm’ın hakikatini aşk ve irfân yoluyla yaşatıp vahdet-i vücûda ulaştırmayı hedeflerler. Halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğu gerçeğinden hareketle yaşayan erkân mensupları, devletini ve milletini seven, hükûmeti “hikmetullah” kabul eden bir şuurla yaşamışlardır. Halvetî/Şabânî azîz ve mensupları tarihte olduğu gibi bugün de insanlığın vicdânı, Hak aşkının ve irfanının kaynağı olmaya devam etmektedirler.
Hz. Pir’in ilahiyatı tertip edildiği günden bugüne turuk-ı aliyye mensupları tarafından zikir meclislerinde besteli olarak okunmuş veya sohbetlerde şerhedilmiştir. Bu şerhlerden birisi de Seyyid Muhammed Nuru’l-Arabi Hazretlerine (1813-1887) aittir.
Esasen Seyyid Hazretleri Mısır’da doğan ve Ana dili Arapça olan bir zat olduğu halde manevi bir sevk ile gelip yerleştiği Rumeli’nde bir Türk gibi yaşamış, sohbetlerini genellikle Türkçe yapmıştır. Niyazi-i Mısri Efendimizin değerini herkesten çok daha iyi anlayarak ihvanını onun manevi tecrübelerini anlattığı ve bir tasavvuf ilmihali olarak kaleme aldığı ilahiyatı ile eğiten Muhammed Nur elimizdeki bu ölümsüz şerhi gönül ehline miras bırakmıştır. Seyyid Hazretleri ihvanına şerhi yaparken muhtemelen Bulak baskısını (H. 1259/1843) esas almıştır. Bu nüshada 185 nutk-ı şerif mevcuttur.
Elinizdeki eser Seyyid Muhammed Nur’un M. 1875-1881 yılları arasında Hak aşıklarına yapmış olduğu derslerde tutulan notların terkibiyle ortaya çıkmıştır. Seyyid Hazretleri’nin görevlendirdiği dervişanın tuttuğu bu notlar daha sonra Hüseyin Şemsi Ergüneş Hazretleri (1968) tarafından karşılaştırma yapılarak tebyiz edilmiş ve son şekli verilmiştir. Bu eserde metnin Ali Muhittin Ergüneş’in elindeki müellif hattı ve şahsi kütüphanemizde bulunan istinsahı esas alınmıştır.
Selîm Dîvâne, XVIII. asırda yaşayan Kırımlı bir Türk mutasavvıfıdır. Gençlik yıllarında İstanbulda medrese öğrenimi görmüş sonra Bosnaya kadı olarak tayin edilmiştir. Bu vazifesi sırasında tasavvufa meylederek kadılığı bırakan mutasavvıf, Kesriyeye gelip burada Kâdiriyyeden bir mürşide bağlanarak tasavvuf eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra mürşidi tarafından önce Üsküpe, sonra Selânike bağlı Köprülüye gönderilerek irşâd faaliyetlerini sürdürmüştür. Kaynaklardan öğrendiğimize göre Dîvâne hayatının sonuna kadar Köprülüde yaşamış ve burada vefat etmiştir (1757). Yazmış olduğu şiirlerinde Dîvâne mahlasını kullanan mutasavvıf, -şimdiki bilgilerimize göre- iki önemli eser bırakmıştır: Bunlar Burhânül-Ârifîn ve Necâtül-Gâfilîn ve Miftâhu Müşkilâtil-Ârifîn ve Âdâbu Tarîkil-Vâsilîn adlarıyla kaleme alınmışlardır. Her iki eser de mensûr ve manzûm karışık olup tasavvuf düşüncesini ve bilhassa vahdet-i vücûd anlayışını ana hatlarıyla ortaya koymaktadır. Müellifin bu iki eserde ısrarla vurguladığı en önemli konu tasavvufta yanlış anlaşılan hususlarla mutasavvıf geçinen bazı kişilerin yanlış anlaşılmalara sebep olan düşüncelerini tashîh etmektir.
19. yüzyıl Melâmîlerinden Ali Örfî Efendi’nin “Babamda ben baba iken babam doğurdu anamı / Anamda süt emer iken, anam doğurdu babamı” mısralarıyla başlayan şiiri Türk edebiyatının en önemli şathiyelerinden biri kabul edilir. Hemen hemen her kelimesi sırlı mecazlarla örtülü, hatta anlaşılması güç bazı taşkın ifadeler içeren bu şiiri Mustafa Tatcı edebî ve tasavvufî yönden şerh ediyor, şiirdeki manâ perdelerini aralıyor. Aynı zamanda bu küçük ama derin çalışma, Yûnus Emre’nin izinden giden sûfî şairlerin oluşturduğu şathiye geleneğinin anlam kodlarını da deşifre ediyor…
Yokdu anamın nâmı göstermezdi babam anamı
Babamda ol hafî idi, anam bildirdi babamı
Babam anamı hoş bildi, anam babamı bilmedi
Babam nikâhında idi, babam bildirdi anamı
Böyle bir zâde-i mâder değilim sanmayın ebter
Babamla böyle ahdettik, anam doğursun babamı
Kelam-ı Aziz, bir gönül ehli olan İbrahim Has’ın, şeyhi Hasan Ünsi Hz.’nin sohbetlerinden derlediği notların kitaplaşmış halidir. Bu eser, bir sûfinin mana yolunda nasıl davranması ve düşünmesi gerektiği hususunda ince noktalara temas etmekte, tasavvuf tarihinde sıkça rastlanan ledünni ve evrensel sırları çözümlerken dikkat edilmesi gereken hususlara işaret etmektedir.
Ayrıca bu eser, tasavvuf tarihinde önemli bir yeri olan Halvetiyye-Şabaniyye tarikına mensup gönül insanlarının, XVII-XVIII. asırdaki düşünce, üslûp ve davranışlarını yansıtması açısından da son derece önemlidir.
Mısrî’nin yol tecrübelerini anlattığı Dîvân-ı İlâhiyâtını anlamaya çalışmak, bir manâda insanın islâmın irfânî derinliğini, vücûd birliğini ve kendini idrâk etmesi anlamına gelmektedir. Hz. Pîr’i selefi olan sûfî şairlerden ayıran özellik, İlâhiyâtında, sülûk sırasında yaşanılması gereken fark ve cem? sırlarını dengeli olarak vermesidir. Şerîatsız hakîkat oldu ilhâd/Hakîkat nûr, ziyâsıdır şerîat diyen Hz. Pîr’in ortaya koyduğu vahdet ve kesret/cem? ve fark idrâkiyle ilgili denge, tasavvuf yolları içinde, dervîş eğitiminide fevkalâde önemlidir. Sülûku sırasında yaşadığı aşk ve irfân hâllerini yorumlamaya çalışan sâlikin şerîattan hakîkate doğru yol alırken hangi halde hangi reçeteyi kullanacağını bilmesi, nefsinin tehlikeli yollara sapmasını önleyecektir. Niyâzî Hazretleri’nin ilâhiyâtı bu sapmaları önleyecek altın kuralları ihtivâ eder.
Elinizdeki eser, Hz. Mısrî’nin pek çok belge ve yeni bilgilerden hareketle yazdığımız hayatıyla yetmişten fazla yazma nüshanın karşılaştırılması sonucunda elde ettiğimiz İlâhiyâtını ihtiva etmektedir.
Külliyâtımız, Muhammed Nûrü’l-Arabî (k.s.)’nin şerhi, yine Mısrî Hazretlerinin risâleleri, hakkında yazılmış Menâkıpnameleri ve diğer eserlerle tamamlanacaktır.
Kabına sığmayan bir aşık,Bir şeyda bülbül,Ateş yuvasında bir semender,Bir vîrane gönül,Çokluktan cüdaHazîne-i esrar-ı HudaAşkın sırr-ı meali,İrfanı alî,Hazret-i Osman Kemalî…1862’de Erzurum’da doğup 8 Ocak 1954’te İstanbul’da vuslat eden bu büyük gönül, Bayramî Melamîliği’ne mensuptur. Tarîkat silsilesi Seyyid Abdülkadir-i Belhî, Seyyid Bekrü’r-Reşad Efendi vasıtasıyla Hamza Balî’ye, oradan da Hacı Bayram-ı Velî’ye uzanır. Nakşibendî-Alevî silsilesi ise Seyyid Abdülkadir-i Belhî’nin babası Süleyman Belhî Efendi vasıtasıyla Bahaeddîn Nakşibend Hazretlerine bağlanır. Onun üçüncü bir silsilesi de Melamî pîri Muhammed Nûrü’l-Arabî’ye dayanmaktadır. Aşk Sızıntıları Osman Kemalî Hazretleri’nin yirmi yaşlarından itibaren söylemeye başladığı eldeki doksan dokuz şiirinin bir araya getirilmesiyle kisveye bürünmüş ve üç defa yayınlanmıştır (İstanbul 1947, 1957, 1977). İlahî bir cezbeyle, aşk ve irfanla söylenen bu şiirler elinizdeki eserde günümüz insanının anlayabileceği bir sadeleştirme ve kısmen şerh diyebileceğimiz anekdotlarla okunması ve anlaşılması kolay hale getirilmiştir. Aşk Sızıntıları Şerhi Ateş yuvasındaki bir semenderden ateş almak isteyen gönlü köze düşmüş mecnûnlara hitap etmektedir. Bu eser bir aşk çığlığıdır. O çığlığı duyacak gönül kulağına sahip olmayanların bu eseri okumasına izin de yoktur lüzûm da!
“Erenlerin Makâmları”, Hacı Bayram-ı Velî’nin gönül çocuğu, İstanbul’un manevî fâtihi Akşemseddîn Hazretleri’nin “Makâmât-ı Evliyâ” adıyla kaleme aldığı bir eseridir.
Bu hacmi küçük, mânâsı büyük eser tıpkı İbn Arabî’nin Fusûs’u gibi Resûlullah’ın rûhaniyetinden zuhûr etmiştir.
O mânâ ki bize, zât tevhîdinin idrâk edildiği fenâ ve bekâ makâmlarından seslenir.
Eserde “mürşid, mürîd, velâyet, tevhîd, fenâ, hikmet, âdemiyyet, cezbe, tasarruf, kâmiller, âşık ve mâşûk, sülûk, salât, marifet, anâsır-ı erbaa” gibi konularla ilgili kısa, çarpıcı ve özlü bilgiler verilmektedir.
Risâlede işlenen konuların satır aralarında diğer tasavvuf klasiklerinde her zaman rastlanmayacak derecede çarpıcı nüktelerin olması, Şeyh’in tevhîd deryâsındaki derinliğini göstermektedir.
*
Ehline mâlûmdur ki “Erenlerin Makâmları” akademiye malzeme olsun diye değil, gönlü yangına düşmüş mânâ yolcularına
tefekkür edip hakikatten gıdalansınlar diye kaleme alınmıştır.
Bu eser yolun inceliklerinden haberdâr olmak isteyen yolculara Akşems’in himmetidir vesselâm.
Bugüne kadar Yûnus Emre Dîvânı ile ilgili yapılan çalışmalar arasında şüphesiz en kapsamlı olanı çok yakında H Yayınları raflarında yerini alıyor.
*
40 yıla yayılan bu dîvân çalışması hazırlanırken yüzyıllardan bu yana elimize ulaşan 50’den fazla elyazması dîvân ve bir o kadar da cönk ve mecmua incelendi. Şiirler beyit-beyit, mısra-mısra karşılaştırılarak bugünün harflerine aktarıldı. Bu mısralarla ilgili en kapsamlı tahlili yapan ve onlara en isabetli anlamını veren bu eşsiz “edisyon kritik” çalışması ortaya çıktı.
*
Kitabın sonunda bulunan sözlük ise; klasik bir sözlükten ziyâde Türk tasavvuf kültür ve geleneğine ışık tutacak yaşayan bir sözlük olma özelliği taşıyor.