Melâmet, Hakerenlerce risâletten sonra en yüksek makâm kabûl edilmiştir. Varlık dairesine düşen insanın nihâî hedefi budur. Zira bu makâm mânâ yolcusunun her türlü taassuptan kurtulup Cenâb-ı Hakk’ın hakîkatine yükseldiği noktadır. Melâmet bir tarîkat olmaktan öte cezbe ve irfân yoluyla yaşanan bir tavırdır. Şerîatin hakîkatiyle idrâk edildiği ve marifetin zevk edildiği bu tavır kâideleri belirlenmiş bir erkân olmaktan ziyâde “Meslek-i Muhammediyye” kavramıyla anlatabileceğimiz bir sülûk tarzıdır. Tevhîdi gönül âleminde kemâliyle idrâk eden melâmet ehli Hak dostları, vücûd-ı vâhidi yokluklarının idrâkiyle bihakkın yaşamışlar, ahadiyyet sırlarını hâl-i hayâtlarında vicdânlarında tatmışlar ve nâmlarını melâmetde nişân eyleyerek “rûh-ı vâsilîn olmuşlardır. Seyyid Hazretleri meslek ve meşrebi gereği tevhîd makamlarını zevk edinmiş ve ihvânını da her türlü gösterişten uzak bu meşrep üzere yetiştirmiştir. Sohbet ve eserlerinde İslâm’ın aşk, ilim ve irfana verdiği önemi vurgulayan Hz. Pîr, ilâhî emirler ve şerîat-ı Muhammediyyeye bağlılık konusunda son derece titiz olduğu gibi mensuplarının da bu yolda azamî titiz davranması gerektiğini belirtir. Hiç şüphesiz önümüzdeki yıllar Hz. Pîr’in idrâk edildiği, melâmet ve vahdet neşvesinin gönüllere nakşedildiği yıllar olacaktır.